12
Products
reviewed
514
Products
in account

Recent reviews by Çevik Bir

< 1  2 >
Showing 1-10 of 12 entries
2 people found this review helpful
1 person found this review funny
31.2 hrs on record (9.8 hrs at review time)
Vay be! Yıllar önce bu oyunu oynadığımda bu kadar epik gelmemişti fakat çıkan bütün Call Of Duty oyunlarını oynamış biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirimki en iyi Call Of Duty oyunu Black Ops dur.Şimdi neden böyle düşündüğümden kısaca bahsedeyim.

İyi Yönleri(+)

-Hikayesi kesinlikle muazzam ve sürükleyici.
-Karakter gelişimleri,Alex Mason'ın kişiliği,deli tavırları çok iyi yansıtılmış.
-Oyun bana göre Call Of Duty tarihinin en iyi karakteri olan Victor Reznov'u çok iyi işlemiş ve ayrıca oyunda Bowman,Woods,Hudson gibi babacan karakterlerde var.
-Çatışma mekanikleri güzel,özellikle Shotgun ve Revolver gibi güçlü silahlar kol ve bacağa isabet ettiğinde onları koparıp parçalıyor buda güzel bir vuruş hissi sağlıyor.
-Oyundaki silahlar farklılık gösteriyor,Crossbow,Flamethrohwer gibi oynanış çeşitliliği sağlayan silahlar kullanılabilir durumda.
-Oyunda farklı araçlar kullanılabiliyor,tempo değişikliği açısında iyi bir yön olduğu söylenebilir.
-Bölüm dizaynı kesinlikle muazzam zekice düşünülmüş epik sahneler.
-Oyunun müzikleri tam anlamıyla harika özellikle Vorkuta İsyanı sırasında çalan müzikler kesinlikle oyuncuya gaz veriyor.
-Oyunun fena olmayan bir sonu var,açıkcası ben Treyarch'dan daha zekice bir son beklerdim fakat yinede fena değil.
-Oyun oyuncuya aktarmaya çalıştığı delilik konseptini çok iyi işlemiş.
-Oyunun oynanış süresi fena değil,yeterli.

Kötü Yönleri(-)

-Oyunun animasyonları iyi fakat grafikler nedense bana pek iyi gelmedi,açıkcası şuan sağlıklı bir yorum yapabileceğimi zannetmiyorum çünkü bu incelemeyi 2019 yılında yazıyorum ve Red Dead Redemption 2 gibi muazzam grafiklere sahip olan oyunları oynadığım için göze hoş gelmediğini düşünüyorum.
-Oyunun kötü karakterleri maalesef renkli kişiliklere sahip olan ana karakterlerin yanında hiçbir özelliğe sahip değiller.Steiner,Dragovich korkak tiplerin tekiler.

Şimdi sizlere oyunun senaryosunu daha detaylı anlatacağım.

Oyun Mason,Frank Woods ve Joseph Bowman'ın Operasyon 40'ın bir parçası olan Kübanın Bay of Pigs istilası süresince Fidel Castroyu öldürmeye çalışmasıyla başlıyor.Mason görünürde suikastte başarılı oluyor.Fakat bu sırada kaçışları hala deva etmektedir.Mason kaçışın, dolayısıyla kaçtıkları uçağın dışında kalır.Gerçek Castro ve Küba militanları tarafından yakalanır.Sovyetlerle birlik olmaya zorlanır.Castro, Mason'ı General Nikita Dragovich'e teslim eder.Ardından Mason Vorkuta Hapishanesinde 2 yıl tutulur.

Esirliği boyunca, Mason ve koyu bir Kızıl Ordu askeri olan Viktor Reznov arkadaş olurlar.Reznov Mason'a Mason'ın işkencesine karışan Dragovich, Lev Kravchenko ve Sovyetler Birliğini satan bir eski-nazi olan Friedrich Steiner'ın kim olduklarını anlatır.Üçününde Reznovla yaşanmışlıkları vardır.1945 Ekim'inde Reznov,Dragovich,Kravchenko ve Dimitri Petrenko Steiner'ın yerini bulmaya gönderilen bir ekibin parçasıydılar.

Operasyon boyunca Reznov,gaz ajanı olarak bilinen Steiner'ın eserini Petrenko üzerinde kullanan Dragovich tarafından ihanete uğradı.İngiliz SAS Komandoları tarafından saldırıya uğradıklarında Reznov oradan kurtuldu.Karışıklık boyunca, Project Nova'yı yok etti.Fakat Ruslar tarafından kaçırıldı ve son bilinen hali olan "Nova-6" haline getirildi.Kısa bir süre sonra, Reznov Vorkutada esir düştü.Vorkutada Mason ve Reznov mahkumları kaçmak için kışkırttı ve kaçtılar.Fakat sadece Mason kaçtı.

Bir ay sonra, başkan John F. Kennedy Dragovich'in Suikasti için yetki verir.

Kasım 1963 de Mason, Woods ve Bowman Sovyet Uzay Programını engelleyip Rus Asıllı CIA ajanı Grigori Weaver ı kurtarmak ve Sovyet Yükseliş Programı üyelerini öldürmek için görevlendirildiler.Dragovich burada suikastten paçayı kurtarır ve Mason'ı onu bulması için tahrik eder.

Vietnam Campaign'i boyunca diyaloglar bize Mason'ın bize akıl sağlığının bozuk olabileceğini ve aslında Reznov'un olmayabileceğini ipucu etti.Takım düşmüş bir sovyet uçağından 'Nova 6' mallarını alabilmek için Loas'a girdi.Görev devam etti fakat takım yakalandı.Mason ve Reznov kaçtı, fakat Bowman öldürüldü ve Woods da Kravchenko yu öldürdükten sonra ölür(?).Bu arada Hudson ve Weaver Kowloon da Nova 6'i stabilize etmiş mühendis Clarke'ı sorguluyordu.


Clarke Dragovich'in adamları tarafından öldürülmeden önce Steiner'ı komplonun bir parçası olarak afişe etti.Görev boyunca Hudson Steiner'dan onla Aral denizindeki Rebirth Adasında buluşma isteğiyle ilgili sinyaller aldı.(Steiner'dan Amerikan şehirlerine salınacak olan gazlarla ilgili olan istasyondan gelen numaraları bulmayı ve bu işi durdurmayı öğrenecekti.)Bu sırada, Mason ve Reznov Rebirth adasına Steiner'ı öldürmek için yola çıktılar.Reznov Steiner'ı öldürür fakat Hudson Mason'ın öldürdüğü yönünde şahitlik yapar.


Bu sırada Hudson ve Weaver Mason'ın sorgulayıcıları olarak ortaya çıkar.Hudson Mason'ın beyninin Dragovich tarafından numaraları anlamaya çalışmak için yıkandığını anlar.. dolayısıyla uyutulmuş bir sovyet ajanı olmuştur.Hudson Mason'ı kasten onu takip etmesi için serbest bırakır.Böylece Reznov'un Vorkuta kaçışı sırasında öldüğü, ve Mason'ın Reznovla ilgili gördüklerinin Reznov'un Mason'ın beyin yıkama programını sabotaj etmesinin ürünü olan kişilik bozuklukları olduğu ortaya çıkar.Aslında Mason'ın Kennedy'yi öldürmesi gerekiyordu.Fakat Reznov onu Dimitri Petrenko'nun ölümü ve ihanetiyle sorumlu olan üç kişinin izini sürmesi ve öldürmesi için programlamıştır.Ve Mason şifrelerin anlamını çözer ve Küba kıyılarındaki Rus Kargo Gemisi olan Rusalka'nın yerini ortaya çıkarır.


Şafak vaktinde, takım Rusalkaya doğru harekete geçer.Mason ve Hudson da gemi tarafından korunulan denizaltı yayın istasyonunu yok edecekti.Bu istasyon Sovyetler tarafından planlanan Amerika Nova-6 saldırısından sonra barınma yeri olarak kullanılacaktı.Rusalka'nın numaların istasyonu olduğu doğrulanır.Hudson gemiyi ve altındaki denizaltı üssünü yoketmek için Amerika Deniz Donanmalarını çağırır.Mason ve Hudson sonunda denizaltı üssünün alt kısımlarında Dragovich'i öldürürler ve deniz donanması gemiyi yok ederken yüzeye doğru yüzerler.Ve Weaver zaferi kutlar.

Hikaye çizgisi burada sona erdiğinde Başkan Kennedy'nin suikasti ile ilgili bir video girer.Aynı video ikinci kez girdiğinde Mason, Kennedy'nin konvoyunu selamlayan insanların arasında görülür, Kennedy'yi öldürecek kişi olarak...

Son olarak oyun kesinlikle harika,mükemmel değil ama Call Of Duty standartlarına göre muazzam bir oyun.

PUAN: 90/100
Posted 25 June, 2019. Last edited 25 June, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
4.8 hrs on record (4.4 hrs at review time)
Oyun dünyası son zamanlarda çok gelişti.Özellikle son yıllarda çıkan,Red Dead Redemption,
Kingdom Hearts 3 gibi teknoloji harikalarının yanı sıra Death Stranding,Ghost of Tsuhima gibi göz alıcı oyunlarda yolda geliyor.2014 yılında ilk kez bu oyunu oynadığımda ozamanlardaki çocuk aklımla oyuna anlam verememiş ve beynimin derinliklerine gömüp varlığını unutmuştum.

Yıllar sonra bu oyuna dönüp baktığımda şunu farkettim,biz oyuncular adam akıllı FPS bir Western temalı oyun oynamadık.
Ben bu oyunu 28 Nisan 2019 tarihinde bitirdiğimde,Red Dead Redemption 1-2 ve GUN'ı bitirmiştim fakat yokluklarını hissediyordum bir zamanlar sinema sektörünün babası olan Western teması şu an senede ancak 1 veya 2 filmi ile sinema sektörünün bir parçası olabiliyor.Son yıllarda çıkan adam akıllı bir Western filmi hatırlıyormusunuz?Benim aklıma sadece Django geliyor onun haricinde boş.Red Dead Redemption 2'yi bitirdiğimde artık hayatta bir amacım kalmadı gibi hissetmeye başladım hayatımda oynadığım en iyi Western temalı oyundu,Senaryo,Karakterler,Vuruş Hissi,Oynanış vs.
Oyun bütün yönleri ile ortalamanın çok üstündeydi.Ayrıca oyunda ekstra olarak FPS modu da vardı,gerçekten bir kasabaya dalıp içerideki bütün 'Cowboy' ların canına okumak harika bir histi.Oyun bitti ve bu boşluk hissinde aklıma Call Of Juarez geldi ve hemen satın aldım.Yıllar önce oynadığım bu oyun bana hiçbir şey ifade etmezken şimdi ne değişmişti?Galiba ben büyüdüm :D ve oyunlara karşı olan bakış açım değişti.Herneyse gereksiz uzattık hadi oyunumuzu incelemeye başlayalım.

İyi Yönleri (+)

-Grafikler Çizgİ-Roman tarzı ve bence göze hoş geliyor.
-Optimizasyon iyi göze hoş gelen grafiklerin yanı sıra her PC'de "60 FPS" dengesini sağlayabilcek bir oyun.
-Vuruş hissi güzel ve tok hissettiriyor.
-Oyun eşsiz bir yapım,tamamen FPS odaklı hoş bir oyun.
-Oyunda ki sesler başarılı ve etkileyici.
-Müzikler temaya uygun.
-Ara sahneler gerçekten bir Vahşi Batı atmosferinde olduğunuzu hissettiriyor.
-Boss savaşları fena değil,iyi değiller fakat gideri var işte
-Düellolar mantığı belli fakat havalı hissettiriyor :D

Kötü Yönler (-)

-Silah çeşitlilği gerçekten inanılmaz az gerçi çok yargılamamak lazım fakat oyunda kullandığınız 3 silah tipi var.
-Hikaye zayıf ve klasik bir film hikayesi gibi hissettiriyor.
-Oyun aşırı çizgisel ilerliyor hep aynı şey, vuruş hissi tok fakat hep aynı şey bir süreden sonra sıkar.
-Oyun maalesef kısa size 3-4 saat arası bir deneyim sunuyor.
-Karakterler boş ve açıkçası sayıları yeterli değil.

Ufak bir araştırma yaptım ve seri ile oyun hakkında bir kaç bilgi edindim.Ama en çok ilgimi çeken ve buraya koyacak kadar ilginç bulduğum bilgi Gunslinger'ın en düşük bütçeli Call of Juarez oyunu olmasıydı.Sanırım yapımcı firma olan Techland bu yüzden oyunda bu kadar genel değişikliğe gitti.

Serinin diğer oyunlarının Youtube'da ''let's play'' videolarını izlediğimde Gunslinger'ın ile çok farklı olduğunu gözlemledim.Oynayış Gunslinger ile birlikte inanılmaz derecede Casual'laşmış ve çok daha eğlenceli bir havaya sokulmaya çalışılmış.Her zaman ağır bir oyun olarak bildiğim CoJ serisi bir anda Casual bir oyuna dönmüş.Uzun vade de ne kadar başarılı bir karar olduğunu bilmem ama kısa vade de CoJ serisinin işine yarayan ve başarılı bir yapım olmuş.

Normalde Casual oyunlardan nefret eden biri olmama rağmen Gunslinger eğlenceli yapısı ve basit oynanışı ile birlikte bana kendini bir anda sıfırlattı ve çoğu oyundan almadığım zevki verdi.Farklı öldürme biçimlerine verdiği puanlar, skilllerin oyuna oldukça etkili olması, saçma da olsa bir kombo sistemi olması ve bir saniye bile bitmeyen aksiyonu ile bana inanılmaz zevk verdi.

Konsantrasyon:
Oyun boyunca bir çok kez kullanacağımız bu özellik zamanın yavaşlamasını sağlıyor.Böylece kombolarımızı daha kolay yapabiliyor ve düşmanlarımızı daha ölümcül yererden vurmak için vakit kazanıyoruz.Ayrıca bu özellik sayesinde düşmanlarımız kırmızı bir renge bürünüyor ve böylece onları daha rahat görebiliyoruz.

Skiller:
Skill sistemi artık iyice oyun dünyasına nüfuz etti.Artık FPS oyunlarında bile gördüğümüz bu sistem CoJ Gunslinger'de de kendine yer buluyor.Skillerinizi açmak için öncelikle seviye atlamanız gerekiyor.Ve seviye atlamamız içinde XP kazanmamız gerekiyor.Daha çok XP kazanmak için ise düşmanlarınızı daha ölümcül yerlerinde vurmalı ve Kombo yapmanız gerekiyor.Skiller 3 farklı başlıkta toplanmış ve her başlıkta 2 adet özeli silah bulunuyor.1 başlığı tamamen açtığınızda elinize 2 özel silah geçiyor.Zaten kolay olan oyun bu noktadan sonra çok daha kolay ama bir o kadar da daha zevkli hale geliyor.

Silah Çeşitliği:
Oyunun en sınırlı olduğu nokta ise silah çeşitliği.Oyun boyunca karşımıza sadece altıpatlar, tüfek ve shotgun çıkıyor.Silahlar sayıları az olmasına rağmen oyun boyunca bize yetiyor.

Çizgisel Oynayış:
Oyunun oynayışı hakkında şikayet edebileceğimiz bir noktada aşırı derecede abartılmış çizgisellik.Bırakın görevleri farkı şekilde sonlandırmayı oyun hiç bir şekilde farklı bir yoldan gitmemize izin vermiyor.Gideceğimiz yön tamamen senaryoya bağlı.Ancak bu konuta Techland'i haksız bulamıyorum çünkü senaryonun temeli bir kişinin hikayelerini anlatması ile ilgili.Eğer bize karar seçeneği sunsaydı ortaya oyundakilerin en az 10 katı ses dosyası çıkardı.

Grafik:
Çok fazla Borderlands sezdiğim grafiklerde yine az bütçeden nasibini almış ve keza oynanıştaki gibi zevkli bir hale sokulmaya çalışılmış.Ve başarılmışta.Özellikle silah ve karakter kaplamaları harika olmuş.Silahlarımız oldukça gerçekçi dururken gerek bizim gerekse düşmanlarımız kaplamalarına çok uğraşılmış ve ortaya güzel bir iş çıkartılmış.

Hikaye:
Hikayemiz 1910 yılında Kansas'ta ki bir barda eski bir ödül avcısı Silas Greaves'ın hikayelerini barda ki insanlara anlatması ile başlar. Silas Greaves'a göre kendisi Vahşi Batı'nın en azılı katillerini öldürmüştür. Silas Greaves anlattıkça bizde oynayamaya başlıyoruz ve o ne derse olaylar ona göre şekilleniyor bu da oynayış kısmında bahsettiğim gibi oyunda çizgiselliğe yol açıyor.

Sinematikler:
Oyunun hikaye anlatımından ilginç bir yola gidilmiş ve çizgi romanımsı bir hava yakalanmış.Oyunda oynadığım karakterimiz olan Silas teker teker öldürdüğü tüm kötüleri anlatırken çizgi romanımsı hava gerçekten Vahşi Batı temasına çok yakışmış.

Oyunda kullanılan sesler çok başarılı ve oldukça etkileyici bir düzeyde.Özellikle oyun içinde ve sinematiklerde kullanılan karakter seslendirilmeleri diğer firmalara ders niteliğinde olmuş.Onun dışında silahlar ve patlama sesleri de karakter seslendirilmeleri kadar olmasa da başarılı bir iş çıkarılmış.Oyunda kullanılan müzikler Vahşi Batı havasını bize çok güzel yansıtıyor ve bizi resmen oyunun içine sokuyor.

Genel olarak baktığımızda Western temalı en iyi FPS oyunu çünkü başka FPS Western temalı oyun yok :D
Çizigisel oynanış gibi büyük hataları dışında gerçek bir Vahşi Batı oyunu,tam olarak iyi demenin mantıklı olduğunu düşünmüyorum fakat çerezlik bir oyun.

Puan: 66/100
Posted 29 April, 2019. Last edited 29 April, 2019.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
2 people found this review helpful
40.5 hrs on record (18.1 hrs at review time)
Max Payne 2'yi bir kaç gün önce incelemiştim ve oyunun puanına 94 vermiştim,Max Payne gibi efsane olmuş bir oyunun grafiklerinin daha da iyileştirilmesi ve bullet time,vuruş hissiyatı vs. gibi özelliklerinin gelişmesi ile Max Payne 2 nin harika olan özelliklerinin daha da iyileştirilmesi Max Payne 3 harika bir oyun!

İyi Yönleri (+)
-Önceki silah mekanikleri harikaydı daha da geliştirilmiş ve inanılmaz güzel olmuş.
-Bullet time adlı mekanik daha da geliştirilmiş.
-Düşmanların yakınına gelince saldırı tuşuna bastığımızda yakın dövüş yapabiliyoruz.
-Senaryo güzel ve detaylı,hiçyoktansa bir sona ulaştırılmış :)
-Karakterler güzel ve kendi duyguları var.

Kötü Yönleri (-)
-Senaryo güzel olabilir ama oyun boyunca kızları korumak hoşuma gitmedi.
-Hiçyoktansa tek vuruşda değil de 5-10 vuruşda ölen mini bosslar olsaydı.
-Önceki oyunlardaki gibi yanımızda bütün silahları taşıyamıyoruz.

Şimdi sizlere oyunun senaryosu ve karakterlerini,mekaniklerini daha detaylı anlatacağım.

Efsane oyun karakterleri arasında gösterebileceğimiz Max Payne, geçtiğimiz ay yayımlanan mobil versiyonundan sonra şimdi de serinin üçüncü oyunuyla piyasaya çıktı. Max Payne için hem karakter olarak efsane hem de oyun olarak efsane dersek yanılmış olmayız. Oyun dünyasının en acılı karakterlerinden olan Max Payne’in ailesinin öldürülüşüne hep birlikte tanık olduk ve yine hep birlikte intikamını aldık. Ailesinin intikamını aldık, Mona Sax ile de bir macera yaşadık ancak Max’in hayat ile olan derdi bitmemişe benziyor.

Max Payne’in esas yapımcısı Remedy, 2001 yılında Max Payne’i çıkardığında oyun dünyasına yepyeni bir soluk getirmişti. Özellikle Bullet Time denilen yavaşlatılmış ekranda düşmanları vurmamıza yarayan özellik ile birlikte bir anda popüler bir oyun haline gelmişti. Tabii Max Payne’in tutmasındaki nedenler arasında Max’in bitmek bilmeyen intikam duygusu, düşmanları ve mermilerinin de etkisi olduğunu söyeyebiliriz.

Remedy bu oyunda yer almıyor

İlk oyunun fazlasıyla sevilmesinin ardından Max Payne 2’nin yapımına başlayan ve 2 sene gibi kısa bir sürede piyasaya sunan Remedy, Max Payne 2: Fall of Max Payne ile oyuncuların bir kez daha gönlünde taht kurmuştu. 2003 yılında çkan oyun, daha gelişmiş grafikleriyle, Mona Sax isimli bayan partnerle ve yine bitmek bilmeyen mermilerle dikkat çekiyordu. İki oyunda da atlamamamız gereken nokta gerçek oyuncular ile yapılmış karakterler ve oyundaki aralarda çizgi roman ile hikayenin anlatılmasıydı.

İkinci oyunla ile birlikte herkes gibi biz de serinin bittiğini düşünüyorduk. Ancak Rockstar, sürpriz bir şekilde Max Payne 3’ün yapımda olduğunu belirtip bir de resim paylaşmıştı. İkinci bir sürpriz de burada gerçekleşmişti. Max Payne, kirli sakallı ve kel bir tip oluvermişti. 2009 gibi beklenen oyun, 2012 Mayıs ayıyla birlikte piyasaya çıktı ve Max Payne; oyun dünyasının en acıklı geçmişe sahip, en intikam dolu ve en azılı oyun karakteri geri dönmüş oldu.

Bu sefer esas yapımcı olan Remedy, Max Payne 3’ün yapımında yer almıyor. İlk iki oyunun sadece dağıtımcısı olarak görev alan Rockstar, bu sefer oyunun yapımcılığını da üstleniyor. Remedy’nin kalitesini tartışmaya gerek yok tabii ancak Rockstar diyince akan suların durduğunu da belirtmemiz gerek. GTA serisi, Red Dead Redemption gibi oyunlarla oyuncuların en sevdiği oyunların yapımcısı Rockstar, Max Payne 3’ü kendi tasarlıyor. Remedy çalışanlarının da Rockstar’a geliştirilme süreci boyunca destek verdiğini biliyoruz. Remedy de son olarak Xbox 360 ve daha sonrasında PC için yayımlanan Alan Wake üzerinde çalışıyordu.

Kilo mu aldın abi, n’aptın kendine?

Yeni oyun, Max Payne için yeni bir sayfa olsa da oyuncular için de yeni bir sayfa anlamı taşıyor. Çünkü artık Max Payne karakteri daha farklı bir görünüme sahip. Oyunda saçını kestiği bölüme kadar alıştığımız saçıyla fakat ara ara farklı kıyafetiyle gözüken Max, çok daha kilolu. İnce ve uzun olan Max abimiz artık hem daha kısa duruyor hem de 4:3 yayını 16:9 ekrana çekiştirmişler gibi kalın duruyor.

Oyunu ilk olarak başlattığınızda menü gelmeden önce uzun bir video ile Max Payne’in yaşadığı yeni evi görüyoruz. Max, bize kısaca ne yaptığından ve yaşadığı yerden bahsediyor ve başlıyor deli gibi Kong marka viskisini içmeye. Bu noktada menüden oyunu başlatmak seçeneğini seçerek oyunumuza başlıyor. Fakat yine uzun bir ara video devreye giriyor. Bir arkadaşımız geliyor ve bizi bir partiye götürüyor. Max abimizin başka bir ülkede olduğunu, kendi dertlerinden sonra artık başkalarının dertleriyle uğraştığını ve başkası için özel koruma olarak çalıştığını görüyoruz.

Video içerisinde partiye saldırı oluyor, biz de bu noktada devreye giriyoruz ve oyunun tuşları bize öğretilirken birkaç adamı haklıyoruz. Ardından çatıdan uçarak bullet time modunda bir adamı haklıyoruz. İşte bu noktadan sonra Max abimizin yeni bir macerası başlamış oluyor.

Oyunun nerden bakarsanız oynanış süresine yakın ara videoları bulunuyor. Oyunun hikayesi bol bol bu videolar ile bölüm başı, sonu, ortası gibi her yerde sürekli anlatılıyor. Ancak senaryo o kadar uzun olmalı ki oyun içinde de oynanış sırasında Max Payne, dış ses konumunda bize hikayeyi anlatmaya devam ediyor. Bazen sadece bir mekana geldiğimizde, bazen de bulunması gereken materyalleri bulduğumuzda Max Payne bize hikayeyle ilgili bilgiler veriyor.

Max Payne abimizin ense tıraşı

Eğer Max Payne’i yeni tıraşıyla beğenmediyseniz hemen korkmayın. Elbette o tipiyle bir noktadan oynamak zorundasınız ama oyunun en azından 3’te 1’i boyunca hatta biraz daha fazla sürede saçlı haliyle oynuyoruz. Hatta ara ara geçmişe giderek siyah paltolu haliyle de oynuyoruz. Oyun toplamda 14 Chapter’dan oluşuyor. Oyunda Chapter mantığının olmasındaki neden biraz da çizgi roman yapısında olmasıydı. Bu oyunda çizgi roman havasında hikaye anlatımı bulunmuyor. Sadece bazı loading ekranında çizgi romansı karelerde oyundan görüntüler veriliyor ancak bunlarda da diyalog bulunmuyor.

Max Payne abimiz yaşlanmış ve çok içmeye başlamış ancak yine de performansından bir şey kaybetmemiş. Bu kadar yıkıma rağmen halen taş gibi ayakta ve oraya buraya zıplıyor. İlk iki oyunun en önemli özelliği olan bullet time seçeneği bu oyunun da en büyük özelliklerinden biri. İstersek durduğumuz yerde istersek de sağa, sola, öne ya da arkaya zıplarken bullet time moduna geçerek düşmanları istediğimiz şekilde vurabiliyoruz. Ya da onlar ne olduğunu anlamadan hepsini head shot ile vurabiliyoruz.

Sağlık barımızın yanında bullet time barı bulunuyor. Bu barın dolması için öncelikle biraz adam vurmamız gerekiyor. Ardından kendiliğinden dolmaya başlıyor. Bullet time modu bazen hayat kurtarıyor diyebiliriz. Özellikle birden karşınıza birkaç adam çıkınca bullet time moduna girip head shot yapmak işi kolaylaştırıyor. Tabii bunun için biraz hızlı olmak gerekiyor.

Bullet time moduna bizim geçebildiğimiz gibi bazen de oyun kendiliğinden geçiyor. Örneğin bir yapı yıkılıp düşerken oyun anında bullet time moduna geçiyor ve karşımızdakiler vurmamız gerekiyor. Ancak bu moddayken genelde karşımızdakilerin çoğunu ya da hepsini vurmamız gerekiyor. Aksi taktirde kalan tek adam bizim sonumuz olabiliyor. Yine sağlık barımız kıpkırmızı olduğunda ve tek kurşunla ölecekken bazen bize son adamı vurma şansı veriliyor. Eğer bizi vuran adamı vurup öldürebilirsek bize hayatta kalmak için son bir şans daha veriliyor.

Sağlık sisteminde geriye dönüş

Sağlık barından bahsetmişken son dönem oyunların klasik sağlık modeli bekle ve iyileş sistemi Max Payne 3’te yer almıyor. Max Payne 1 ve 2’deki gibi bir adam bulunuyor, ve bu adamın içi bembeyaz. Bu sağlığımızın gayet iyi olduğunu gösteriyor. Kurşun yedikçe adamımız kırmıza dönüyor. İyileşmek için etrafta bulunan ağrı kesicileri kullanmamız gerekiyor. Açıkçası genelde en fazla 3 civarı taşıyabiliyoruz. Tabii ki daha fazla taşıma hakkımız var ancak hem nadir bulunuyor hem de diğerini bulana kadar kullanmak gerekebiliyor.

Benim bu oyuna verdiğim puan 96/100
Posted 30 January, 2018. Last edited 30 January, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
15 people found this review helpful
2 people found this review funny
15.2 hrs on record (8.0 hrs at review time)
The Walking Dead'in 1. oyunu çok güzeldi ve onun incelemesinde yüksek bir puan vermiştim bir Quick Time Event oyunun
hiç bu kadar iyi olabileceğini düşünmemiştim.Ama 1. oyun beni yanılttı güzel bir hikaye,sanki kendiniz yaşıyormuşsunuz gibi oyunun sonu beni ağlama noktasına getirmişti gerçekten üzücü ama harika bir finaldi!
Şimdi sırada 2. oyun var beklentiler önceki oyunun iyi olmasından dolayı yüksek yine hepimiz Telltale Games'den harika bir oyun bekliyoruz,hadi oyunun iyi ve kötü yönlerini görelim.

İyi Yönleri (+)
-Öncelikle oyunun senaryosu ve karakterleri harika,insanı büyülüyor,bu oyun önceki oyunun hatalarından olan karakter kıtlığını bozuyor ve size daha geniş bir karakter kadrosu veriyor.
-Oyundaki karakter tepkileri önceki oyundaki gibi çok güzel,4 seçim herbirinde hemen hemen farklı tepkiler oluyor oyun değişmiyor ama genede tepki değişikli hoş.

Kötü Yönleri (-)
-Oyun önceki oyundaki gibi aynı boku yedi,oyundaki seçimlerimizin oyunu aman aman etkilediği yok.
-Ve bence bu oyun vadettiklerini bize vermiyor.

Az önce bahsettiğim iyi ve kötü yönlerini şimdi daha ayrıntılı inceleyelim:

En baştan söyleyeyim; bu serinin ilk oyunu beni darmadağın etmişti. Hayatımda ilk defa bir video oyununa ağladığım zaman budur. Metal Gear Solid 3’ün sonunda gözlerim dolmuştu, ama yaşları içeride tutmayı başarmıştım. The Walking Dead Season 1’in sonunda ise koyverip hıçkıra hıçkıra ağladım. O yüzden ikinci sezona girerken beklentilerim yüksekti. Dizi izlerken her zaman yaptığım gibi, önce bütün bölümlerin çıkmasını bekleyip köşe bucak spoiler’lardan saklanarak sabrettim. Final bölümü de çıkınca balıklama daldım. Ve hemen söyeyeyim arkadaşlar: Telltale Games yine hayal kırıklığına uğratmadı.

The Walking Dead Season 2 (TWD), mekanikler olarak ilk oyunun aynısı. İlk oyundaki gibi burada da genel olarak o çocukluğumuzdaki “kendi maceranı seç” kitaplarındaki tatta bir çizgi izleniyor. Hikâyede başımıza gelen durumlara göre seçimler yapıyor, bu seçimlerin sonuçlarıyla yüzleşiyor, arada bir de yine seçimlerden oluşan aksiyon sahneleri yaşıyoruz.

Fakat oynanış umurunuzda bile olmayacak arkadaşlar. Telltale yine hikâye anlamında tek kelimeyle DÖKTÜRMÜŞ. Bu oyun hakkında yazdıklarım biraz fanatiklik gibi algılanıyorsa ne olur kusuruma bakmayın, çünkü ben bu hikâyeden gerçekten çok etkilendim. Serinin önceki oyununa çok mırın kırın ederek başlamıştım, o yüzden TWD’ye karşı özel bir sevgim olmadığını bilin. Dizisini izlemedim, çizgi romanları okumadım, ve aslında The Walking Dead gerçekten fazla umrumda değil (bunu da söylediğime göre nefret dolu e-postalarınızı bekliyorum arkadaşlar). Ama bu oyuna gerçekten aşık oldum. Hiçbir oyun bana bu kadar kuvvetli duygular hissettirmemişti.

MASUMİYETİN ACIYLA DÜETİ
Size spoiler vermeden hikâyeden bahsetmenin fazla yolu yok, ama genel hatlarıyla nasıl bir şey bekleyeceğinize değinecek olursak: Seriye yabancı olmayanlarınızın bileceği gibi, oyunumuz zombi istilası altında yıkılmış bir dünyada hayatta kalan küçük insan gurupları arasındaki sosyal dinamikler üzerine kurulu. İlk oyunda savunmasız küçük bir kız olarak karşımıza çıkan Clementine’ın, bu defa biraz daha yetişkin bir versiyonunu takip ediyoruz. Artık kendini savunabiliyor, ve içinde bulunduğu gruplarda sözü geçiyor. Hikâye boyunca insanlarla etkileşimleriniz, onların size yaklaşımını ve hikâyenin gidişatını etkiliyor. Genel olarak hangi seçimleri yaparsanız yapın hikâye tek yönde ilerliyor ama önemli olan, tercihlerinize göre gerçekleşen ufak, ama hissedilir değişimler.

İlk oyun ile bu sezonun arasındaki temel fark: Duygusal etkinin hikâyeye paylaştırılış şekli. İlk oyunu oynayalarınız bilecektir; oyun boyunca sık sık hayrete düştüğümüz durumlar oluyordu. Ama oyunun sonuna kadar gerçekten yıkıldığımız bir sahne pek karşımıza çıkmamıştı (sonunda da fena yıktı ama). Bu defa tam tersi yapılmış: O hüzün ve çaresizlik hissi, hikâyenin en başından, en sonuna kadar eşit miktarda dağıtılmış. En beklemediğiniz anda olan olaylar, size baştan sonra sürekli ağzınız açık, “İnanmıyorum! İNANMIYORUM!” dedirtecek.

BEYİN VAR, YER MİSİN?
Oyuna, ilk oyunun bittiği yerden başlıyoruz. Eğer ilk oyundan kalan kayıt dosyanız duruyorsa, o dosyayı oyuna göstererek ilk oyunda yaptığınız tercihlere göre aynen kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. Benim gibi kerizlik edip sildiyseniz, oyun sizi otomatik olarak ortalama bir durumdan başlatıyor.

Şok edici gelişmeler daha oyunun 5. dakikasından falan başlıyor. Spoiler sayılacak gelişmeler oyunun temel özelliği olduğundan, hiçbir ipucu bile vermiyorum. Ama işte hikâye boyunca normalde asla yapmayacağınız bir çok şey yapmak zorunda kalıyorsunuz, ve hem kendi doğanızın acımasızlığına, hem Clementine’ın, hem de kendinizin aslında zor durumlarda kaldığınızda verebildiğiniz güçlü kararlara yer yer şaşırıyor, yer yer tiksintiyle bakıyorsunuz. Ve emin olun, o kararları vermek zorunda kalacaksınız. TWD Season 2, video oyunlarından alıştığınızın aksine, çoğu zaman “günü kurtarmak” üzerine değil, “kötünün iyisini seçmek” üzerine kuruyor çizdiği yolları.

Bir duygu yelpazesinin tamamını yaşayacaksınız oynarken. Tiksinecek, korkacak, sevineceksiniz. Geleceğe umutla baktığınız anlar olacak. O umutların sizden bir anda sökülüp alındığı anlar olacak. Ve ikinci sezon her şeyden çok bu “anlar”la ilgili zaten. İlk oyun biraz daha kendisini hikâyeye yayıyordu. Bu seferki ise çok daha kestirilemez, çok daha vurucu, çok daha beklemediğiniz yerden yakalıyor sizi. İlk oyundaki zor gelen tercihleri burada mumla arayacaksınız, MUMLA.

Oyun gerçekten de sizi modern hayatta ne kadar rahat yaşadığımız üzerine düşündürüyor. Bütün sezonu tek bir gecede, bütün objeleri inceleyerek ve bütün diyaloglara girerek yaklaşık 8-10 saatte bitirdim, ve bebek gibi ağlayıp zırlamam bittikten sonra tek tek sevdiğim insanları arayıp, normalde söylemeye utanacağım şeyler söyledim. Onu da yaptıktan sonra oturdum, toplumlar hangi değerler üzerine kuruluyor, insanoğlu geçmişte ne tür zorluklarla yüzleştiği için günümüzün toplumu şu an olduğu şekilde falan, delirmiş gibi bunları düşündüm. Uykusuzlukla da karışınca ortaya iyice tuhaf bir duygu-düşünce kokteyli çıktı. Böylelikle bu oyun, beni hem duygusal, hem düşünsel olarak vurmak suretiyle, en sevdiğim oyunlardan biri haline geldi.

The Walking Dead Season 2, büyük ihtimalle bir kere oynayıp bir daha oynamayacağınız bir oyun. Ama aynı zamanda unutmayacağınız bir oyun. İlk oyunun yarattığı yüksek beklentileri karşılayabilen, hatta onları aşan bir oyun. Her şeyden önemlisi, klasik olarak ruhsuzluğuyla, gerçekten kopukluğuyla, insan hayatına değer vermeyişiyle ünlü olan video oyunu endüstrisine ders veren bir oyun. Devamını büyük bir merakla bekliyor olacağız.

Sonuç olarak bu oyun güzel fakat önceki oyunun bıraktığı izi bende bırakamadı ama yinede güzel ve Quick Time Event
oyunlarının en güzel örneklerinden biri.

Benim bu oyuna verdiğim puan 89/100
Posted 27 January, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
4 people found this review helpful
2 people found this review funny
5.1 hrs on record (4.4 hrs at review time)
İşte gerçek bir efsane.Bu oyunu oynamayan varmı?Gerçekten bu oyunu oynamayan varsa kendine oyuncu dememeli bence.
2003 yılında çıkan efsane bu zamanlarda çıkan oyunlara göre bile harika bir oyun.Olay örgüsü,karakterler,senaryo işlenişi,gerçekten kendinizi Max Payne yerine koymanız bu oyun tam bir efsane.Max Payne 1 çok güzel bir oyundu ve oyuncular tarafındanda oldukça beğenilmişti,Max'in limona benzeyen suratı hariç :).Ama genede güzeldi eşinizin ve çocuğunuzun bir uyuşturucu çetesi tarafından katledilmesi ve Max'inde intikam aramasını anlatıyordu ve üzüldüğüm olay şu Max 10 dk eve erken gelse karısını ve çocuğunu kurtarabilecekti...Hadi hep beraber bu oyunu inceleyelim:

İyi Yönleri (+):
-Çıktığı zamana göre çok iyi,bu zamana göre kıyaslarsak hala harika bir oyun.
-Çıktığı zamanda oyuncular tarafından çok beğenildi ve güzel tepkiler aldı bu oyun insanları içine çekmeyi başarmıştı...
-Oyunu anlamak için kendinizi Max yerine koymanız lazım ve gerçekten bunu yaparsanız intikam almak için çabalayacaksınız
-Oyun önemli yerleri bölüm sonunda çizgiroman stilinde sizlere seslendirerek ve göstererek size aradaki konuşmaları anlatıyor ve bu güzel.
-Evde hala denediğim o uçuş çok güzel :))
-Atmosferin sürekli değişmesi harika bir şey kendinizi huzurda hissederken bir anda alevin içinde bulunmak gibi.

Kötü Yönleri (-)
-Oyun aslında kendinizi karakterlerin yerine koymadığınız ve oyunu anlamaya çalışmadan bam-güm stilinde oynarsanız size bir şey katmaz ama bu oyuncuya göre değişir.
-Yukarıdaki gibi düşündüğünüzde oyun sıradan bir TPS oyununa dönüyor.

Ve bu kadar,şimdi daha detaylı bir şekilde yukarıdaki yazıları sizlere anlatacağım.

Yepyeni bir aşk öyküsü ile karşınızda Max Payne 2

Şimdi düşündüğümde çok iyi hatırlıyorum. Sene 1998 civarı, elimizde bir derginin promosyon cdsi. Takıyoruz 24x cd okuyucumuza, başlıyoruz içindeki demoları yükleyip videoları izlemeye. Aralarından hemen Max Payne adında bir oyun sıyrılıveriyor. O videonun üzerinden neredeyse 4 yıl geçiyor. Her yıl yeni bir video izleyip "ulan ne oyun bea!" nidaları ile arkadaş ortamında Max Payne muhabbeti yapıyoruz. Hatta son zamanlarda Max Payne ile Duke Nukem Forever'ın aynı kaderi paylaştığını, ikisinin de herhalde çıkmayacağını düşünüyoruz. Neyse ki Max Payne çıkıyor ve hepimizi kendinden geçiriyor. Ayrıca sene neredeyse oldu 2004 biz halen Duke Nukem Forever'ı bekliyoruz, ayrı bir mevzu. Oyunun üzerinden, ilk oyunun yarısı kadar beklemeden bile bir duyum alıyoruz, "Max Payne 2 bitmek üzere". Hepimiz "nasıl yani?" durumlarında iken tarih açıklanıyor ve biz Max Payne 2 oynamaya (hatta bitirmeye) başladık bile!

Neden aşk sayın Payne?

İlk oyunu oynayan bilir. Max abimiz çok aşk perest bir insan olup, aşkı uğruna dağları delen genç delikanlılardan biriydi. Max abimiz önceki oyunda kendisini karısını öldürenlerden intikam almaya adayan bir insandı. Bu sefer Max karşımıza biraz farklı fakat ilk oyun ile çoğu zaman kesişen bir konu ile çıkıyor. Max Payne, NYPD'de çalışan bir dedektiftir ve ilginçtir ki ortağını öldürmek ile suçlanmaktadır. İşin daha da ilginci gerçekte ortağını öldürdüğünü düşünen katilin, hemen hemen aynı sebeplerden dolayı peşinde olan bir başka bayan ile tanışmaktadır(!). Mona Sax, Max abimizin yeni favorisi olmuştur ve sırt sırtı vererek katilin izini sürmektedirler. Kabaca konu böyle fakat oynadıkça dallanıp budaklanıyor. Bazı yerlerde ilk oyun ile kesişiyor, bazı yerlerde film gibi ilerliyor. İşin en iyi tarafı ise bazı bölümleri Mona Sax ile oynamamız. Karakterin sniper üzerindeki deneyimini de işin içine katarsak oyuna çok farklı bir tat verdiğini söyleyebilirim.

Daha çok bullet time, daha çok eğlence

Nedendir bilinmez yapımcılar oyunun menülerini ve video sistemi değiştirmemişler. Menüler gene eskisinde olduğu gibi. Videolar ise çizgi roman tarzında. Aslında hoş olmuş fakat insan Max Payne 2 diyince daha çok şey bekliyor doğrusu. Bir diğer merak konusu olan, ilk oyunda çoğu kişinin hiç sevmediği "rüya bölümleri" gene mevcut. Fakat bu sefer eskisi gibi değil de daha çok rüyayı yaşamış gibi oluyorsunuz. Oradan oraya zıplayarak platform oynar gibi oynamak yerine bazı olaylar ile karşılaşıyorsunuz. Bir diğer değişiklik ise en çok sevdiğimiz, Max Payne'i Max Payne yapan "Bullet Time" olayında. İlk oyuna nazaran iyice geliştirilmiş. Bir tuş ile sadece yavaş çekim oraya buraya atlıyoruz. Asıl bullet time efekti ise ayrılmış. Gene farenin sol tuşuna basarak aktif hale getiriyoruz. Bu sefer olay birazcık daha aksiyonvari hale getirilmiş.

Benim bu oyuna verdiğim puan 94/100
Posted 26 January, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
This review has been banned by a Steam moderator for violating the Steam Terms of Service. It cannot be modified by the reviewer.
2 people found this review helpful
2 people found this review funny
23.7 hrs on record (18.0 hrs at review time)
(Review text hidden)
Posted 5 October, 2017.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
7 people found this review helpful
16.7 hrs on record (6.5 hrs at review time)
Uzun Zaman Sonra Gerçekten Oynarken Zevk Aldığım Oyunlardan Biriydi.
Artılar:

1-Oyunun Grafikleri İnanılmaz Gördüğüm En İyi Grafiklerden Biri!

2-Düşmanları İnfaz Ederken Yapılan Sahne Güzel Olmuş Ve Gayet Çeşitli.

3-Oyun Atmosferi Güzel.

4-Savaşırken Arkada Çalan Müzikler İnsanı Gaza Getiriyor.

5-Karkater Mimikleri Ve Tepkileri Gerçekten Etkileyici Ve Gerçekçi.

6-Oyunun Boss Savaşları Harika Değil Fakat Yinede Bu Devirde Çıkan Oyunlara Nazaran Olmasına Şükrediyorum...

Kötü Yönleri:

1-Dövüş Sistemi Sadece Tuşlara Zamanında Basmaktan İbaret.

2-Oynanış Süresi Çok Kısa.

3-Hikaye Ve İşleniş Çok Zayıf Kalmış.

Hikaye:
Kahraman Marius!

Yapımın hikayesi aslına bakarsak çok ilgi çekici özelliklere sahip değil. Hatta kısaca bir intikam hikayesi olduğunu söyleyebiliriz. Barbar'lar Roma'ya karşı savaş başlatırlar ve Marius'un ailesi bu savaşta ölür. Babasına verdiği söz ve intikam hırsıyla gücünü toparlayan Marius, tüm Barbar'ları yok edip, Roma'yı kurtaracağına söz verir. Böylece bizim oyundaki hikayemiz başlamış olur.Evet, söylediğim gibi çok şaşırtıcı bir hikaye söz konusu değil ama bu hikayenin işlenişi ve gerçek olaylardan esinlenilmiş olması işleri biraz değiştiriyor. Sonuçta tarihte Roma İmparatorluğu'nun dönemi gerçekten büyük ve önemli bir yere sahip durumda.Hızlıca maceranın içine girmemizin ardından, her Hack'n Slash oyununda olduğu gibi karşımıza çıkan düşmanları öldüre öldüre ilerliyoruz. Öldürmek burada biraz hafif kaldı sanırım, çünkü bu işlemi olabildiğince kanlı bir şekilde yapıyoruz. Kanlı yapıyoruz dediğim için aklınıza hemen gereksiz vahşet öğeleri gelmesin, düşmanlarınızı infaz ettiğiniz sahneler kesinlikle oyunun en büyük artılarından bir tanesi olmuş.

Oyun Kontrolleri:

Oyun boyunca kullandığımız tuş sayısı 10'u geçmiyor. Bu tuşlar, saldırı, blok ve takladan ibaret diyebilirim. Dövüşlerde yapabileceğiniz combo hareket sayısı oldukça az, bu sayının azlığından dolayı dövüşler bir süre sonra kendini tekrar ediyor ve sıkıcı bir hal alıyor. Tüm dövüşler, düşmanlara birkaç saldırı yap, ardından kafasının üzerinde kuru kafa işareti çıktığındaysa, infaz et şeklinde ilerliyor. Her ne kadar yapımda oldukça etkileyici ve sinematik infaz sahneleri bizlere sunuluyor olsa da bu özellik dövüş sistemini kurtarmaya yetmiyor. Başlarda oldukça eğlenceli gelen bu sahneler de bir süre sonra tekrar içerisine giriyor ve bunun sonucunda düşmanlarınızı normal şekilde öldürmeyi seçebiliyorsunuz (en azından zamandan tasarruf).Yine de doğruyu söylemek gerekirse, bu infaz sahneleri oyunun olağanüstü grafikleriyle bir araya geldiğinde sizi uzun bir süre eğlendirmeye yetiyor. Dövüşler her ne kadar sıradan ve kendini tekrar eder bir yapıyla ilerliyor olsa da karakterimize yapacağımız güçlendirmeler sayesinde, heyecan biraz yükseliyor. Bu güçlendirmeler sadece karakter özelliklerinden ibaret değil, düşmanlarınızı infaz ettiğiniz sahnelere de daha çok seçenek ekleme şansınız bulunuyor ve pek çoğunuzun öncelikle bu güçlendirmeleri yapacağına eminim.

Karakter Gelişimi:

Ryse, size karakter geliştirme adına çok fazla seçenek sunmuyor, hatta neredeyse hiç sunmuyor. Aldığınız tecrübe puanlarına bağlı olarak, açtığınız yeni yeteneklerin hemen hepsi pasif özellikler. Aktif olanlar da oyuna pek fazla bir getiride bulunmuyor, sadece yaptığınız hareketlerin daha etkili görünmesini sağlıyor. Geliştirmelerin ardından ilerledikçe, yeni eşyalar, silahlar görmeyi bekliyorsanız Ryse sizi bu noktada da üzecek diyebilirim. Çünkü böyle bir içerik oyunda bulunmuyor, sürekli olarak sadece önümüze çıkan düşmanları öldürüp yolumuza devam ediyoruz. Düşmanlardan bahsetmişken söylemeden olmaz, oyun boyunca karşımıza çıkan düşmanların çeşitliliği oldukça az, aynı anda birbirinin aynısı düşmanları öldürmek biraz rahatsızlık verici bir hale gelebiliyor.
Kısacası oyunda daha çok kombinasyona sahip ve daha akıcı bir dövüş sistemi olsaymış, bu mükemmel infaz sahneleriyle birlikte gerçekten yapımın puanını fazlasıyla yükseltebilirdi. Crytek bu konuda sahip olduğu potansiyeli pek kullanmayı başaramamış gibi görünüyor.

Son Olarak!

Oyun Gerçketen Eğlenceli Ve Çok Güzel Ama Bu Oyunu Farklı Bir Şekilde Hayal Ettiğimde Çok Daha İyi Bir Oyun Gibi Geliyor.Oyun Açık Dünya İçinde Gezilebilir Ve Düşmanların Ele Geçirdiği Şehirler Olan,Bölge Ele Geçirme Olan Yan Görevleri
Olan İçinde Çevrede Bulunun Başka Ülkeler Olan Dövüş Sisteminin Daha Kapsamlı Olduğu Bir Oyun Olsaydı Bu Oyunu 100/100 Verirdim Ama Oyunun Puanı.

83/100 Okuduğunuz İçin Teşekkürler!
Posted 14 August, 2017. Last edited 26 January, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
35 people found this review helpful
2 people found this review funny
39.6 hrs on record (20.7 hrs at review time)
İlk Oyunu Ve 2. Oyunu Olan Riptide'Yi Çok Sevip Bitirmiştim.Ve İki Oyundan Aşırı Derece Zevk Aldım.Dead Island Oyunlarının Grafiklerinin Tekrar Harmanlanıp Daha Güzel Bir Görüntü Ve Oynanış Kalitesiyle Tekrar Bize Sunduğundan Dolayı Oyunun Yapımcısına Teşekkür Ediyorum.

İyi Yönleri (+) :

1-Oyunun Grafikleri Gerçekten Muazzam Olmuş Oyunu Ultra Ayarlarda Oynayınca Gözümü Bazı Yerlerde Manzaradan Alamadım...

2-Vuruş Hassasiyeti Gerçekten Çok İyi Zombinin Kafasını Uçurduğunuzu Gerçekten Hissedebiliyorsunuz Ve Zombileri Kesmek Gerçekten Eğlenceli.

3-Açık Dünyası Dolu Ve Yapılabilecek Bir Sürü Yan Görev Var.

4-Oyunun Silah Çeşitliliği De Bir Okadar İyi.Oyunda Katanadan Tutun Boru Ya Kadar Her Yakın Dövüş Silahı Var.

5-Oyunda Silahlarımızı Upgrade Edebilmemiz Ve Onlara Özellik Verebilmemiz Bence Çok İyi Bir Eklenti.

6-Oyunda Oynayabileceğimiz 4 Adet Karakter Var Ve Kendilerine Ait Özellikler Var.

7-Oyunda Bir Eklenti Senaryo Olan Ryder In Senaryosu Var.

8-Ve Oyunda 4 Tane Harita Var

9-SAM B!!

Kötü Yönleri (-) :

1-Oyunda Düşman Çeşitliliği Aslında Ne Az Ne Çok Ama Bana Nedense Böle Bir Oyun İçin Az Çeşitlilik Var Gibi Geldi.

2-Oyunun Ana Senaryosu Çok Kısa.

3-Hemen Hemen Her Yan Görev Aynı Buda Bir Süre Sonra Bayıyor.

4-Ve Silahlarınız Güçleri Çabuk Bitiyor Ve Bir Süreden Sonra Onların Güçlerini Doldurmak Çok Pahalı Oluyor.

5-Oyun Bir Süreden Sonra Zombileri Üstünüze Çin Orduları Gibi Yolladığı İçin Bayıyor.

Genel Bakış:Oyun Gerçekten Güzel Ve Eğlenceli Ama Bir Süreden Sonra Kendini Çok Tekrar Ediyor

Puan: 88/100
Posted 14 July, 2017. Last edited 26 January, 2018.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
4 people found this review helpful
0.6 hrs on record
Pok Gibi.
Posted 20 April, 2016. Last edited 22 April, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
1 person found this review helpful
0.2 hrs on record
Berbat.
Posted 18 April, 2016.
Was this review helpful? Yes No Funny Award
< 1  2 >
Showing 1-10 of 12 entries